İmam Hüseyin (A.S)’ın kerametleri.:
İmamlar (a.s.) masumluk ve imamet konumları nedeniyle Cenab-ı Hak ve gayb âlemiyle özel bir bağa sahiptirler ve onlar da -peygamberler gibi- Allah ile bağlarını destekleyen mucize ve mucizelere sahiptirler. Cenab-ı Hakk’ın imam olmaları, tarih kitaplarında kayıtlı pek çok mucizeleri ve mucizeleri vardı.
Konuya girmeden önce her ikisinin (mucize ve haysiyet) anlamını ve aralarındaki farkı belirtmek gerekir. Neden “mucize” tabiri yerine “onur” tabirini kullandığımızı açıklığa kavuşturmak için şunu söylüyoruz:
Mucize: (İlahi makamlardan birine atanan kişinin, tabiat kanunlarına aykırı olan ve başka hiç kimsenin yapamayacağı bir şeyi yapması, iddiasının doğruluğuna şahitlik eder).
Burada şunu belirtmekte fayda var: Kur’an’da (mucize) tabiri geçmemiş, aksine (işaret) kelimesinde zikredilmiştir, tıpkı Cenab-ı Hakk’ın şöyle buyurduğu gibi: (Bu, Allah’ın dişi devesidir, bir işarettir) (Sizin için) (Ve Musa’ya açık dokuz ayet verdik). (Kanıt) sözünde zikredildiği gibi Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur: (Bunlar, (asa ve el) mucizesine işaret eden, Firavun ve ileri gelenlerine Rabbinden gelen iki delildir.) (1)(2) (3)
eğer; Mucize bir işarettir; Yani: Peygamberlik iddiasının doğruluğunun delili ve delili.
İtibar konusuna gelince: Yüce Allah’ın, kendi iradesiyle velilerinin eliyle ortaya çıkardığı, peygamberlik iddiası taşımayan olağanüstü bir meseledir.
(Mucize), doğaüstü madde kavramında bir miktar genelleme ve genişletme yapılarak, masum İmamların (onlara selam olsun) saygınlığına uygulanabilir. İmamet iddiasının samimiyetine delil olmak.
Burada İmam Hüseyin’in (s.a.v.) bazı nimetlerinden söz ediyoruz:

Birinci Keramet:

Ebu Halid El-Kabli’den, Yahya Bin Ummü’t-Tavil’den nakledildiğine göre, İmam Hüseyin (A.S)’ın huzurundayken ağlayan bir genç içeri girmiş. İmam Hüseyin (A.S) ona: “Neden ağlıyorsun?” diye sormuş.Genç cevap vermiş: “Annem bu saatte vefat etti ve vasiyet etmedi, malı var. Beni, işini sana bildirmeden bir şey yapmamam konusunda tembih etmişti.”
İmam Hüseyin (A.S) demiş ki: “Hadi bizimle kalk, bu hanıma gidelim.”
Onunla birlikte kalkmışlar ve kadının bulunduğu evin kapısına varmışlar. Kadın örtülü bir şekilde yatıyormuş. İmam Hüseyin (A.S) eve bakmış ve Allah’a dua etmiş, kadının vasiyetini yapabilecek şekilde dirilmesini istemiş.
Allah kadını diriltmiş. Kadın oturmuş ve şehadet getirmiş. İmam Hüseyin (A.S)’ı görünce, “Evime gir ya efendim ve emrini ver” demiş.
İmam Hüseyin (A.S) eve girmiş, bir yastığa oturmuş ve kadına: “Vasiyetini yap, Allah sana rahmet etsin” demiş.Kadın: “Ey Allah’ın Resulü’nün oğlu, malımın şu kadarını şu yerde bırakmıştım. Üçte birini sana verdim, dilediğin şekilde evliyanın arasına koy. İki üçünü ise bu oğluma verdim, eğer o senin evlilerin arasındaysa; yok eğer karşıtlarından biri ise, onu al ve sahiplen, çünkü karşıtların müminlerin mallarında hak sahibi değildirler” demiş.
Sonrasında kadından dua etmesini ve işini yürütmesini istemiş, ardından kadın tekrar vefat etmiş.

İkinci Keramet

Harun bin- Kharrija’dan, İmam Sadık (A.S) ve atalarından (A.S) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Eğer Hüseyin (A.S) yardımcılarını bazı işlerine göndermek istediğinde, onlara: ‘Şu gün çıkmayın, şu gün çıkın,’ derdi. Eğer kendisini dinlemezlerse başlarına bir iş gelir, derdi. Bir kez onun tavsiyesine uymayarak çıktılar ve yol kesiciler tarafından öldürüldüler ve yanlarındaki her şey alındı. Hüseyin (A.S) bu haber kendisine ulaştığında: ‘Onları uyardım ama beni dinlemediler, dedi.
Hüseyin (A.S) hemen o sırada kalktı ve valiyle görüştü. Vali: ‘Ey Abdullah, yardımcılarının öldüğü haberi bana ulaştı. Allah onları sana sabır versin,’ dedi. Hüseyin (A.S) şöyle cevap verdi: ‘Onları kimin öldürdüğünü sana göstereyim, onlara ceza ver.’ Vali: ‘Ey Peygamber’in oğlu, onları tanıyor musun?’ diye sordu. Hüseyin (A.S): ‘Evet, seni tanıdığım gibi tanıyorum. İşte bunlardan biri,’ dedi ve eliyle valinin önündeki bir adama işaret etti. Adam: ‘Beni bu şekilde işaret etmenin sebebi nedir? Benim onlardan olduğumu nasıl biliyorsun?’ diye sordu. Hüseyin (A.S): ‘Eğer ben sana doğruları söylüyorsam, sen de bana inanır mısın?’ dedi. Adam: ‘Evet, Allah’a yemin ederim ki seni doğrulayacağım,’ dedi. Hüseyin (A.S): ‘Sen çıktın ve yanındaki kişiler şunlar ve bunlardır,’ dedi ve hepsinin adını saydı. Aralarından dördü şehir halkından köleydi, geri kalanlar ise şehirden köleydi.
Vali, adama: ‘Eğer bana doğruyu söylemezsen, seni kırbaçlarla döveceğim,’ dedi. Adam: ‘Hüseyin yalan söylemiyor, o doğru söylüyor; sanki bizimle birlikteydi,’ dedi. Vali, onları topladı ve hepsi itiraf etti, ardından boyunları vuruldu.

Üçüncü Keramet:

Bir adam İmam Hüseyin (A.S)’ın yanına gelerek, “Seni bir konuda danışmak istiyorum. Filan kişiyi evlenmek istiyorum,” dedi. İmam Hüseyin (A.S) şöyle yanıtladı: “Bu evliliği senin için istemiyorum.” Kadın oldukça zengin, adam ise oldukça varlıklıydı. Ancak adam, İmam Hüseyin (A.S.)’ın tavsiyesine uymayarak onunla evlendi. Çok geçmeden adam fakirleşti. İmam Hüseyin (A.S) ona şöyle dedi: “Sana işaret ettim, onu bırak. Allah seni ondan daha hayırlısı ile ödüllendirecek.Ardından İmam Hüseyin (A.S) şöyle dedi: “Filan kişiyi al.” Adam onu evlendi ve bir yıl geçmeden mal varlığı arttı, bir erkek çocuk doğdu ve kadından istediği her şeyi elde etti.

Dördüncü keramet:

İmam Hüseyin (A.S) doğduğunda, Allah Cebrail’e, meleklerle birlikte Muhammed’i tebrik etmek üzere yeryüzüne inmesini emretti. Cebrail indi, ancak geçerken bir adada Allah tarafından bir iş için gönderilmiş olan bir melekle karşılaştı. Bu melek, adı Fıtırıs olan melek, görevi geciktirdiği için kanadı kırılmış ve o adaya bırakılmıştı. Fıtırıs, yedi yüz yıl boyunca Allah’a ibadet etti. Cebrail, Fıtırıs’a nereye gittiğini sordu ve Fıtırıs ona, “Muhammed’e,” cevabını aldı. Fıtırıs, “Beni de Muhammed’e götür, belki o benim için dua eder,” dedi. Cebrail, Fıtırıs’ı Muhammed’e götürdü ve onun durumunu anlattı. Peygamberimiz ona, “Ona, bu doğan çocuğun kanadını silmesini söyle,” dedi. Böylece Fıtırıs, Hüseyin’in (A.S) beşiğiyle kanadını sildi ve Allah, kanadını hemen geri verdi. Sonra Cebrail ile birlikte göğe yükseldi ve “Hüseyin’in serbest olanı” olarak anıldı.

Beşinci Keramet:

İmam Hüseyin (A.S) Irak’a gitmek istediğinde, Ümmü Seleme ona şöyle dedi: “Irak’a çıkma, çünkü Resulullah’ı (S.A.A) şöyle derken duydum: ‘Oğlum Hüseyin Irak’ta şehit edilecektir.’ Yanımda, bana bir şişede verilen bir toprak var.” Hüseyin (A.S) şöyle cevap verdi: “Vallahi, ben orada şehit olacağım. Eğer Irak’a çıkmazsam, yine de şehit edileceğim. Eğer arzu ediyorsan, sana yatağımı ve arkadaşlarımın şehit edileceği yeri göstereyim.” Ardından elini onun yüzüne sürdü. Allah, onun gözünü açtı ve her şeyi ona gösterdi. Ayrıca bir başka şişede toprak verdi ve şöyle buyurdu: “Eğer bu topraklar kan akıtmaya başlarsa, bil ki ben şehit olmuşum demektir.” Ümmü Seleme, Aşura günü öğleden sonra bu iki şişeye baktığında, her ikisinin de kan akıttığını gördü ve bağırdı. O gün hiçbir taş ya da toprak parçası çevrilmedi ki, altında taze kan bulunmasın.

Altıncı Keramet:

Muhammed el-Kınanî, İmam Cafer Sadık’tan (A.S) şöyle rivayet etmiştir: Hüseyin b. Ali (A.S) bazı seyahatlerinde, İmametini kabul eden Zübeyr bin el-Avvam’ın soyundan bir kişiyle birlikte yola çıktı. Yolculukları sırasında, kurumuş bir palmiye ağacının altındaki bir yere konakladılar. Hüseyin (a.s) bu ağacın altına oturdu, karşısında ise üzerinde meyve olmayan bir başka palmiye vardı. Hüseyin (A.S) ellerini kaldırdı ve anlaşılmayan bir dua etti. Dua sonrası, o ağaç yeşermeye başladı, eski haline döndü ve bolca meyve verdi. Bu durumu gören develerinin bakıcısı, “Bu sihir, Allah’a yemin ederim,” dedi. Hüseyin (A.S) ise şöyle cevap verdi: “Vay başına, bu sihir değil; bir peygamber oğlunun duası kabul edildi.” Ardından, ağaçtan topladıkları meyve, tüm grubun ihtiyaçlarını karşıladı. (3) (4)

Yedinci Keramet:

Rivayet edilir ki, bir bedevi İmam Hüseyin’e (A.S) şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulünün oğlu, develerimden birini kaybettim ve elimde başka bir şey yok. Babana, kaybolanları bulmakta ve kaybolanları sahiplerine ulaştırmakta yetenekli olduğunu duydum.” Hüseyin (A.S) ona şöyle cevap verdi: “Şu yere git, deveni orada bulacaksın; karşısında siyah bir kurt olacak.” Bedevi, tarif edilen yere gitti ve ardından dönerken Hüseyin (A.S)’a şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulünün oğlu, dediğin yerden develerimi buldum.”(5)

Şehitlerin Efendisi İmam Hüseyin’in (A.S) Kerbela Olayı sırasında gösterdiği kerametler ve olaylar dört ana başlık altında toplanabilir::

Birinci Başlık: Kerbela Toprağının Kanlı Hale Gelmesi

1-Peygamberin Bilgilendirmesi ve Toprağın Kan Haline Gelmesi:
Peygamber Efendimiz (S.A.A), İmam Hüseyin’in (A.S) ölümünü doğumundan itibaren bildirmişti (6)
Vahiy yoluyla bu bilgiyi almış ve Kerbela toprağını kendisine getirmişti. Bu toprak, İmam Hüseyin’in (A.S) şehit edileceği yerdi. (7)
Peygamber (S.A.A) bu toprağı Ümmü Seleme’ye (R.A) verdi ve şöyle dedi: “Eğer bu toprak kanlı bir hale dönüşürse, bil ki oğlum şehit edilmiştir.”(8)

Buradaki soru şudur: Muharrem ayının onuncu günü vefat ettiğinde o pislik nasıl oldu da bir aptalın kanına dönüştü? Bunun sonuçları nelerdir?
Cevap:

Kerbela toprağının kanlı hale dönüşmesi, Allah’ın (C.C) bir mucizesidir. Allah, bir şeyin olmasını dilediğinde, sadece “Ol!” der ve hemen olur (Kur’an-ı Kerim, Yasin Suresi, 82). Bu olay, Allah’ın kudretini ve her şey üzerindeki egemenliğini göstermektedir.(9)
Peygamber Efendimiz (S.A.A), İmam Hüseyin’in (a.s) doğumundan itibaren onun şehit edileceğini belirtmişti. Bu dönüşüm, Peygamberin (s.a.a) kehanetlerinin doğruluğunu ve onun nübüvvetini teyit eden bir işarettir.
Toprağın kan haline gelmesi, İmam Hüseyin’in (A.S) kerametlerinden biridir. Bu olay, onun ilahi misyonunu ve mübarek isyanının haklılığını gösteren en büyük kanıtlardan biridir.
Bu dönüşüm, İmam Hüseyin’in (A.S) şehadetiyle ilgili olarak Allah’ın gazabını ve şiddetli uyarısını da gösterir. Kan, büyük bir tehlikenin ve önemli bir yasağın işareti olarak kabul edilir. Allah, masum kanının dökülmesini büyük bir günah olarak değerlendirmiştir. Kur’an-ı Kerim’de, bir insanı haksız yere öldürmenin, tüm insanları öldürmek gibi büyük bir günah olduğu belirtilmiştir (Kur’an-ı Kerim, Maide Suresi, 32). İmam Hüseyin (A.S) gibi masum ve pâyidar birinin öldürülmesi, bu yasağın ve Allah’ın adaletinin ne denli önemli olduğunu gösterir.
Bu nedenlerle, toprağın kanlı hale gelmesi sadece bir mucize değil, aynı zamanda İmam Hüseyin’in (A.S) şehadetinin ilahi bir teyidi ve onun isyanının kutsallığını ortaya koyan güçlü bir işarettir.(10)

Ve haksız yere bir insanı öldüren kimsenin kınanacak bir cezaya çarptırılacağını bildiren daha birçok ayet vardır. Peki ya öldürülen kişi Peygamberler Mührü’nün (Allah ona ve ailesine bereket versin) oğlu ve imam olması gereken biriyse ne olur? itaat mi edildi?

İkinci eksen: İmam Hüseyin’in (a.s) göğe kan atması

Üçüncü olayda, İmam Hüseyin (A.S) mızrak darbeleriyle yaralandığında, yaradan akan kanı avuçlayarak gökyüzüne fırlatmıştır. Kan avuç dolusu olup, yere düşmeden önce tekrar göğe yükseltilmiştir. Bu olayda, İmam Hüseyin (A.S) kanı avuçlayıp gökyüzüne fırlattıktan sonra, başını, yüzünü ve sakalını kanla boyamıştır. (11) (12)
“Böylece Allah’ın huzuruna çıkacağım, yüzüm kanlı olacak ve şehadetimi anlatacağım” demiştir.
Bu olayların hepsi, İmam Hüseyin’in (A.S) şehadeti sırasında gösterdiği ilahi destek ve onurun birer işareti olarak değerlendirilir. (13)
Kanın gökyüzüne fırlatılması ve orada tutulması, bu olayların ilahi kabul görmesini ve semanın bu kutsal kanı kabul etmesini simgeler. (14)
Bu durum, İmam Hüseyin’in (A.S) mücadele ve şehadetiyle ilgili derin manevi anlamları ve Allah’ın bu olaylara müdahalesini ortaya koymaktadır.(15)

Üçüncü eksen: Cennetin İmam Hüseyin (a.s) için ağlaması

Birçok rivayet ve haber, İmam Hüseyin’in (A.S) şehit edilmesinden sonra gökyüzünün ağladığını ve bunun da gökyüzünün kırmızıya dönmesi şeklinde gerçekleştiğini belirtir. Ayrıca bazı haberlerde gökyüzünün kan yağmuru gibi bir renk aldığı ifade edilmiştir. İşte bu konudaki bazı haberler:
Zarara b. Ayyan, İmam Sadık’tan (a.s) şu şekilde rivayet etmiştir: “Gökyüzü, Yahya b. Zekeriyya ve Hüseyin b. Ali (A.S) için kırk sabah ağladı, sadece onlar için ağladı. Dedim: Gökyüzü nasıl ağladı? İmam Sadık (A.S) şöyle cevap verdi: Gökyüzü kırmızı olarak doğdu ve kırmızı olarak battı.” (16)
İbn Sîrîn, “Bu kırmızılığı gökyüzünde, Hüseyin b. Ali (A.S) şehit edilene kadar hiç görmemiştik” demiştir. (17)
Ali b. Medrek, dedesi Esved b. Kays’tan şu bilgiyi aktarmıştır: “İmam Hüseyin (A.S) şehit edildikten sonra gökyüzünün ufukları altı ay boyunca kırmızılaştı. Gökyüzü, kan gibi görünüyordu.” (18)
Zeyneb bint Ali (A.S) Kufe’deki konuşmasında şunları söylemiştir: “Gökyüzünün kanla yağması sizi şaşırtıyor mu? Ahiretin azabı daha da aşağılayıcıdır ve siz yardım edilmezsiniz…” Gökyüzünün ağlaması hakkında birçok başka rivayet de bulunmaktadır.(19)(20)
Gökyüzünün Ağlaması ve İmam Hüseyin’in (A.S) Şehadeti ile İlişkisi.İmam Hüseyin’in öldürülmesi(A.S).

İmam Hüseyin’in (A.S) Şehadeti ve Gökyüzünün Ağlaması:

İmam Hüseyin’in (A.S) şehadeti, gökyüzünün ve yerin ağlaması açısından özel bir anlam taşır. Gökyüzünün ve yerin ağlaması, İmam Hüseyin’in (A.S) şehadeti gibi önemli ve derin trajedilerin evrensel boyutunu yansıtır. Bu ağlama, sadece fiziksel değil, manevi ve ilahi bir yanıt olarak da değerlendirilebilir. (21)
Gökyüzünün kırmızılaşması ve kan gibi görünmesi, İmam Hüseyin’in (A.S) şehadetinin evrenin tüm unsurları tarafından büyük bir trajedi olarak algılandığını ve bu olayın sadece insana değil, doğanın kendisine de derin bir etki yaptığını gösterir. (22)

Dördüncü Bölüm: İmam’ın Atının Hareketleri:

Tarihi kaynaklarda, İmam Hüseyin’in (A.S) atının, İmam’ın (A.S) düşmesinden sonra etrafında döndüğünü, sanki onu kamp alanına götürmek istiyormuş gibi davrandığını belirtmektedir. Umutsuzlukla atın yelesini ve alnını kanıyla boyadığı, ardından Ömer b. Said’in askerlerine seslendiği: “Atı alın, çünkü o (Peygamber’in (S.A.A) üstün atlarından biridir,” dediği aktarılmaktadır. At, çevresini saran atlar tarafından kuşatıldı, ve atın sahipleri elleriyle ve ayaklarıyla kendilerini savunarak birçok kişiyi öldürdüler. Said b. Ömer: “Bırakın ne yapacağını görelim,” dedi. Arama güvenliğe kavuşunca, at İmam’ın (A.S) bedenini öpüp, alnını kutsal kanına buladı, kokladı ve yüksek bir şekilde kişnedi. Daha sonra bu hüzünlü kişnemeyle kampa doğru yöneldi. Ebu Cafer el-Bakır (A.S) şunları söyledi: “Zalimlik, zalimliktir, bir ümmet Peygamber’in kızının oğlunu öldürdü.” Abdullah b. Kays ise: “Atın kendisini savunduğunu, ardından Fırat’ın ortasına daldığını ve ondan hiçbir iz bırakmadan kaybolduğunu gördüm,” dedi. Başka bir rivayete göre: “At kişneyip başını yere vurarak öldü” denilmektedir.(23) (24) (25)(26)
Atın davranışları, tarihin bildiği en büyük şahsiyet olan İmam Hüseyin’e (A.S) karşı işlenen en büyük suçların sorumlularına karşı bir itiraz gibiydi. İmam Hüseyin (A.S), Allah’ın (C.C) yarattığı en büyük şahsiyet olan Peygamberimiz Muhammed Mustafa’nın (S.A.A) kızının oğludur ve bu ilahi şahsiyeti öldürmeye cüret edenlerin işlediği bu büyük suç, yeri göğü ve içindeki tüm canlıları ağlatmıştır. İmam Hüseyin (A.S), bu kişiyi sadece yeryüzünde ıslah amacıyla çıkmıştır, dediği gibi: “… Ben ne şatafatla ne de kibirle, ne de bozgunculukla ve zulümle çıkmadım; sadece dedemin (S.A.A) ümmetinde ıslah talebiyle çıktım. İyiliği emredip kötülükten men etmek, dedemin ve babam Ali b. Ebu Talib’in yolunda yürümek istiyorum. Kim beni hakka kabul ederse, Allah hakka daha layıktır. Kim bana karşı koyarsa, sabredeceğim ve Allah, benimle bu kavim arasında hükmedecektir. O, en iyi hüküm verenlerdir.”(28)
Bir hayvan tarafından yapılan bu açık itiraz ve cevapsızlık, o sapkınların ne kadar aşağı bir seviyeye düştüğünü gösteriyor. Ellerinin işlediği korkunç suçla, yeri ve göğü ağlatan bir eylemle bu seviyeye düştüler.
Demek ki; bu asil atın ağlaması ve yaptıkları, o dönemde toplumun sessiz kaldığı bu felakete kayıtsız kalamadığı için, kıyamet gününe kadar onlara bir delildir.
Bu durumda, toprakların kana dönüşmesi, kanın göğe çıkması ve tek bir damlanın bile geri dönmemesi, göğün ağlaması, atın ağlaması ve kişnemesi, hepsi Şehitlerin Efendisi İmam Hüseyin’in (A.S) yüce ve gerçek dinin savunucusu olarak yaşadığı mucizevi olaylar ve kerametlerdir.
(29)

Kaynaklar ve referanslar

  1. 1. الأعراف: آية73.
  2. 2. الإسراء: آية101.
  3. 3. القصص: آية32.
  4. 4. إقبال الأعمال، الطبعة الأُولى، 1416هـ.‏
  5. 5. الأمثل في تفسير كتاب الله المنزل، ، الطبعة الأُولى، 1421هـ.‏
  6. 6. أنساب الأشراف، الطبعة الأُولى، ‏‏1397هـ/1977م. ‏
  7. 7. (دم عبيط: طري خالص لا خلط فيه). الفيومي، أحمد بن محمد، المصباح المنير: ج2، ص390.
  8. 8. المفيد، محمد بن محمد، الإرشاد: ج2، ص129. اُنظر أيضاً: القندوزي الحنفي، سليمان بن إبراهيم، ينابيع المودة: ج2، ص382.
  9. 9. الفصول المهمّة في معرفة الأئمّة: ج2، ص761 ـ762. يس: آية82.
  10. 10. المائدة: آية32.
  11. 11. المقرّم، عبد الرزاق، مقتل الحسين(عليه السلام): ص260.
  12. 12. كامل الزيارات: ص416.
  13. 13. اللهوف في قتلى الطفوف: ص69.
  14. 14. إقبال الأعمال: ج3، ص74.
  15. 15. اللهوف في قتلى الطفوف: ص69.
  16. 16. مجمع البيان: ج9، ص109.
  17. 17. الصواعق المحرقة: ص226. تذكرة الخواصّ: ص245ـ 246.
  18. 18. ترجمة الإمام الحسين ومقتله من كتاب الطبقات الكبير: ص91.
  19. 19. اللهوف في قتلى الطفوف: ص87.
  20. 20. كامل الزيارات: ص179. إقبال الأعمال: ج3، ص338. مدينة المعاجز: ج4، ص155
  21. 21. الدخان: آية29.
  22. 22. الجامع لأحكام القرآن: ج16، ص140.
  23. 23. بحار الأنوار: ج45، ص57. ينابيع المودة لذوي القربى: ج3، ص84.
  24. 24. المقرّم، عبد الرزاق، مقتل الحسين(عليه السلام): ص283.
  25. 25. ينابيع المودة لذوي القربى: ج3، ص84.
  26. 26. بحار الأنوار: ج45، ص60.
  27. 27. الأنعام: آية31.
  28. 28. المقرّم، عبد الرزاق، مقتل الحسين(عليه السلام): ص137.
  29. 29. الفرقان: آية44.